Engereğin gözündeki kamaşma


0
1 share

“Gece ve gündüz birbirinin yardımcısıdır. Kötülük ve iyilik bir tek şeydir, parçalanmaz. İyilik kötülükten ayrı değildir”.

Ben Osmanlı dönemiyle ilgili bir şeyler okumayı pek tercih etmiyorum.

Çünkü nefesimin daralmasına ve yüreğimin çaresizce çırpınmasana sebep olur o tarz kitaplar?

Nedenine gelince…

Bulgaristan’da doğmuş ve eğitim görmüş bir Türk olarak, daha ortaokul yıllarından başlayarak üniversiteye kadar, tarih derslerinde sıra Osmanlı dönemine gelince, kendi köklerinden utanması gereken bir insan olmam beklendi ?

Kimbilir belki birazcık da suçlu ?

Ben hiçbir zaman kimliğimden, köklerimden utanmadım ve yapmadığım hiçbir şeyden de kendimi sorumlu tutmadım. Ama canım çok acıdı.

En çok da yüzüme vurulan ve sık sık hatırlatılan yeniçeri hikayeleri canımı acıttı. Acıtmaya da devam ediyor…

Belki de o yüzden, 1997 yılında yayımlanan bu kitabı bu güne kadar elime almamak için bahaneler yaratttım kendime ?

Çünkü Osmanlı’nın bir dönemi, hadım edilmiş bir harem ağası gözünden anlatılıyor ?

Ama bugün,Zülfü Livaneli’nin etkileyici ve akıcı dili sayesinde kendimi tamamen unutarak, o zenci hadımın iç dünyasında olup, bitenleri takip etmeye başladım.

İyilikle kötülük arasında sıkışan bir hikaye…

İnsan psikolojisinin en derin ve en karanlık köşelerinde dolaşırken, bir sorunun cevabını bulmaya iten ve kışkırtan bir roman: ” Omanlı sülalesi en büyük kötülüğü kendi kendine mi yaptı?”

Benim hem duygusal, hem de mantıksal cevabım Evet!

Ama söz konusu iktidar ve onun sağladığı sınırsız imkanlar olunca her insanın, hadım edilmiş bir kölenin bile gözü kamaşabileceğini, o büyülü hırsa kendini kaptırabileceğini görüyoruz ?

Ölesiye ölümden korkarken, ölümü seyrederek ve ölüm saçarak, ölümü beklemek…

Bunun nasıl bir şey olduğunu gayet net görüyoruz.

“Herkes kelleği koltuğa almış olarak yaşıyordu” cümlesini anlamakta biz zorluk çekiyor olabiliriz, ama o dönem için gayet gerçekçi ve normal ?

Evet, bu roman, Osmanlı imparatorluğun en karışık ve acılı dönemini anlatıyor.

Belki de o yüzden benim empati yeteneğim yer yer yetersiz kaldı. Ama neticede kitabı sonuna kadar okumuş olmam da benim için bir başarı ?

İyi, ya da kötü tarihi gerçeklerle yüzleşmem gerektiğini, daha iyi anlayabilmek için daha çok araştırıp okumam gerektiğini ve en önemlisi yok  saymaktan vazgeçmem gerektiğini kabul edebilecek olgunluğa eriştiğimin bir işareti galiba ?

En çok etkilendiğim cümle ise, ” Can çıkmayınca, insandaki Onur ve intikam duygusu da çıkmıyordu…”

 

 

 

 


Like it? Share with your friends!

0
1 share
Meliha Doğu

0 Comments

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir